Hepimiz farklı
sebeplerle, farklı ümitlerle 30 Mart’taki yerel seçimleri bekliyoruz. Gözlerimizin
İstanbul ve Ankara’daki Belediye Başkanlığı seçimlerine kilitlendiği şu son bir
kaç ayda, herkesin kendince tahminleri ve beklentileri var. Ben ise 8000 km öteden,
Türk politikasından coğrafya olarak çok uzak biri olarak bile büyük bir heyecanla Sarıgül’ün seçim kampanyasını
bekliyordum. Değişim kıvılcımını İstanbul’dan başlatma ihtimalinin ötesinde,
yeniliklere acik, genç seçmenlere yakın duran, ve markaların gücünü anlayan Sarıgül’ün
seçim kampanyası ile ezber bozmasını bekliyordum. Maalesef, yerel seçimlere iki
ay gibi bir sure kala, Sarıgül’ün “internet gazeteciliği”nden öteye gitmeyen sosyal
medya kullanımına ve İstanbul’daki seçmeninin midesine kelebekler salmayan kampanyasına
ve hareketlenemeyen (kendi deyimiyle) halk hareketine her bakışımda bu tarihi fırsatın
kaçışına üzülüyorum. Sosyal medya kullanımının dünyanın ilk beşinde yer aldığı
bir ülkede yapılabilecek ama çeşitli sebeplerden yapılmayan veya yapılamayan bu
tarihi kampanyaya ah vah ediyorum.
İki hafta önce İstanbul’daydım.
Bu kadar başa baş giden bir kampanyada sokaklarda adaylara dair, özellikle değişimin
adayı Sarıgül’e dair, hiçbir iz görememek beni şaşırttı. Yollarda yürüyen insanların
üzerlerinde sari atkılar, evlerde ve arabalarda asilmiş “Çare Sarıgül” bayrakları,
duvarlarda Sarıgül’ün resimlerini görmeyi umuyordum galiba. Bir an aklıma Kasim
2012 deki Amerika seçimlerinden önceki bir anim geldi. Seçimlere çok az bir
zaman kala Obama’nin bütün secim merkezleri gibi Chicago’daki Seçim Ana Merkezi
de arı gibi çalışıyordu. Gönüllüler de dahil olmak üzere herkes sabahın erken saatlerinde
girdiği binadan gece yarılarında çıkıyordu. Doğumgünümü Seçim Ana Merkezi’nde geçiştirmeme
isyan eden arkadaşlarım zorla beni yemeğe çıkarmak istedi. Yemeğe beş dakika
kala apar topa çıktığım Seçim Ana Merkezinden (Headquarters) üzerimde büyük
harflerle Obama For America yazan bir sweatshirt ile arkadaşlarımın seçtiği
restaurantta doğru yola koyuldum. İyi giyimli insanların olacağını bildiğim bir
mekana bir sweatshirt ile gideceğim için huzursuzdum aslında. Ama ne kadar yanıldığımı
içeri girer girmez anladım…. Restaurantta üstümdeki sweatshirt’u gören insanların
bana olan sevgi gösterilerini, omuzuma destek sözleriyle vurmalarını, hatta
kimilerinin alkışlamalarını hiçbir zaman unutamayacağım. Seçimlere haftalar
kala herkes bu heyecanı hissetmeye başlamıştı. Obama’ya olan sevgi ve seçimin heyecanı
sokaklarda ve mekanlarda hissediliyordu. Obama’nın kampanyası çok fazla insana ulaşıyor;
sosyal medya sokağı, sokak sosyal medyayı destekleyerek herkesin heyecanına
heyecan katıyordu. Böyle bir enerjiyi İstanbul’da Sarıgül için görememek beni üzdü.
Çünkü Sarıgül’ün de benzer bir atmosferi yaratabilecek karizması, vizyonu, ve
marka değeri olduğuna inanıyorum. O yüzden kaçan bu tarihi fırsat, bu atmosferi
birinci elden yasamış biri olarak beni çok daha fazla uzuyor.
Böyle
bir kampanyayı yerel seçimlerde ancak Sarıgül yapabilirdi. Böyle
ses getiren ve dinamikleri değiştirebilecek kampanyayı yerel seçimlerde
yapabilecek bir tek aday vardı. Sarıgül! Sarıgül hali hazırda hem İstanbul’da
hem Türkiye genelinde büyük bir politik marka. Yapılan çoğu ankette, Sarıgül Başbakan
Erdoğan’ın arkasından toplum tarafından en beğenilen lider olarak çıkıyor. Bu Türkiye
koşullarında sadece bir ilçenin belediye başkanlığını yapmış bir lider için çok
önemli bir başarı. Bu sonuç aslında Sarıgül’ün kendi markasını ne kadar iyi yönettiğini
ve isminin etkinliğinin İstanbul’un dışına taşıyabildiğini gösteriyor. Belediye
Başkanı adaylarının seçimlere üç aydan daha kısa bir sure kala açıklanması, benzer
ses getirecek kampanyaların diğer Belediye Başkanlığı adayları tarafından yapılmasını
zorlaştırdı tabii ki. Üç ay, daha önceden marka çalışması olmamış, seçmenler arasındaki
görünürlüğü Sarıgül’e nazaran çok daha az olan bir çok adayın sosyal medya
destekli bir halk hareketi başlatması ve belli bir hiza ulaştırması için çok kısa
bir sure. O sebeple böyle bir hareketi ancak daha önceden bir marka değeri ve görünürlüğü
olan, halkla ilişkisi zaten çok güçlü olan Sarıgül yapabilirdi.
Sarıgül’ün
yapması gereken sadece sosyal medya kampanyası değil, dijital ve sosyal medya
ile desteklenmiş bir halk hareketi idi.
Gezi direnişi sosyal medyanın politik arenadaki önemine hepimizin dikkatini çekti.
Birçok akademisyen ve uzman Twitter’in bu halk hareketindeki rolünü inceledi.
Konunun tartışıldığı perspektifler farklı olsa bile herkesin buluştuğu ortak
nokta sosyal medyanın Gezi’ye yön veren güçlerden biri olduğu idi. Gezi
olduktan sonra Twitter’in rolü konusunda yapılan analizler pitircik gibi üremesine
karsin, Türkiye’de yeni bir halk hareketi planlanmasında sosyal medyanın nasıl kullanılacağı
ile ilgili hiç kimsenin maalesef tecrübesi yok. Böyle bir hareketi olduktan
sonra analiz etmek ile bir politik aday etrafında sıfırdan baslayarak organize edebilmek
çok farklı konular. Türkiye’de bu özelliklerde yeni bir seçim kampanyasının nasıl
planlanacağını, hangi platformların ne zaman ne kadar nasıl kullanılacağını
bilen ne akademisyen, ne sosyal medya uzmanı, ne de marka yöneticisi var.
Bu alandaki bütün kalıpları
yıkan, dünyaya politik pazarlamanın nasıl yapılacağını ve toplumun nasıl bir amaç
etrafında sosyal medya desteği ile örgütlenebileceğini en iyi Obama’nın secim kampanyaları
gösterdi. Özellikle 2012 de yapılan Obama’nın yeniden seçilmesini amaçlayan kampanya
– Obama For America – ileri teknolojinin,
sosyal medyanın, ve en yeni analitik ölçüm sistemlerinin strateji üretmek ve
kitlelere erişmek için kullanıldığı, halk hareketlerinin ve politik alandaki
pazarlamanın kurallarını yeniden yazan bir kampanyaydı. Ben Obama 2012 kampanyası
için Chicago Headquarters’da Digital & Tech Team ile beraber çalıştım.
Birinci elden gözlemlediğim ve çalıştığım bu kampanyada, özellikle halk
hareketlerinde sosyal medyanın politik arenada nasıl kullanılması gerektiğini, dijital
ortamla “sokağın” koordinasyonunun ne kadar önemli olduğunu, ve hangi tip
mesajlarin bu tip bir hareketlenmeyi sağlayabileceğini öğrendim. Maalesef böyle
kapsamlı, marka+sosyal medya+halk hareketi üçgeninde planlanmış, bu zorlu yarışta
Sarıgül’ün elini güçlendirebilecek bir secim kampanyasını Türkiye’de Sarıgül’e
verebilecek kimse yok. Marka var, başa baş bir secim var, sosyal medyayı kullanan
bir seçmen kitlesi var. Bütün şartlar uygun… ama yapabilen yok! Diyorum ya… Hay
bin kunduz!
TT
olmaya çalışmak bir sosyal medya stratejisi değil. Marka
yönetimini anlamayan birisi sosyal medya stratejisi planlayamaz. Sosyal medya
stratejisi Twitter’da 140 karakterlik bir mesaj yazmak, Sayın Sarıgül’ün
hesabında yapıldığı gibi Twitter’da fotoğraf silsileri paylaşmak değildir. Özellikle
halk hareketlerini destekleyecek sosyal medya kampanyalarının planlanmasında marka
yönetiminin bir çok ilkesinin göz önünde bulundurulması gerek. Türkiye’de
sosyal medyanın markalar tarafından kullanımı zaten hali hazırda çok sınırlı.
Politik arenada ise, bütün partiler maalesef AKP’nin Gezi zamanı kurduğu Ekip
denen grubun sataşma ve dikte kültürüne dayalı TT/etiket yaratma oyununu
oynuyor. Bu nedenle politik arenadaki Twitter’in
kullanımı ve adayların ve partilerin sosyal medya stratejileri de TT olma
hedefinin ötesine geçemiyor. Bir şekilde görünürlüğü sağlamaya yönelik bu etiket
(hashtag) taktikleri, ne yazık ki kullanıcılar acısından bir “sidik yarışının” ötesine
geçmediği gibi, adayların, liderlerin, ve partilerin marka değerlerine ve kampanyalarına
da anlık küçük görünürlüklerden başka katkı sağlayamıyor. Sarıgül ve ekibi burada
doğru bir karar alarak bu etiket savaşından uzak durarak isabetli bir karar
verdiler.
Sosyal
Medya yönetimi hızlı tempoludur; dikkat, koordinasyon, ve planlama gerektirir.
Maalesef stratejisi fotoğraf paylaşmaktan öteye gitmeyen Sarıgül sosyal medya kampanyası
hata üstüne hata yaparak ilerliyor. Twitter’dan atılan tweetler kendini tekrar
eden kuru mesajlarla sınırlı kaldığı gibi bir çok sosyal medya kriz ani da iyi
yönetilemiyor. Ocak ayinin başında başlatılan #SarigülünGercekYüzü adli tagi 12
saat boyunca kontrol altına alamayan Sarıgül’ün sosyal medya yöneticileri, 12
saat sonra “iste Sarıgül’ün gerçek yüzü” diye bir tweet atıp sonra sildiler. Sarıgül’ün
hesabından atılacak bir tek doğru tweetle çözülebilecek bu sorun, geciken isabetli
cevap yüzünden 12 saat boyunca dijital ortamda bir diskurun oluşmasına ve
Sarıgül’ün markasının zedelenmesine müsaade etti. Sarıgül bir tek TT ile yıkılamayacak
kadar iyi bir marka olmasına rağmen, secimler için çalışan bir sosyal medya
yöneticisinin böyle durumları önceden öngörüp, plan yapmış olması gerekiyordu.
Obama’yı eleştiren bir Clint Eastwood konuşmasına Obama kampanyasının Twitter'dan
verdiği hızlı ve doğru bir cevap milyonlara anında erişmiş ve kampanyanın yönünü
değiştirmişti. İyi planlanmış bir sosyal medya stratejisinin kriz anlarında markanın
alacağı darbeyi hafifleteceğini unutmamak lazım. İkinci olarak, 12 saat sonra atılan
- esasında yanlış bir cevap olan – tweeti
10 dakika sonra silmek ise olayın üstüne tuz biber ekti. Böyle büyük kampanyaları
yöneten kişilerin sosyal medya da mesajın ne kadar çabuk yayıldığını bilmeleri,
ve çalıştığı kişilerin kalibrelerine yakışır dikkatte isi yönetmeleri gerekir. Üçüncüsü,
ne kadar Sarıgül kampanyasından bunlar fotoskop diye bir yalanlama gelse bile,
maalesef Sarıgül’ün sosyal medya sorumluları takipçi siteleri kullanıyorlar.
Bunu binbir şekilde ispat edebilirim ama Sayın Başkan’a saygımdan burayı es geçiyorum.
Ve bu takipçi sitelerinden alınan desteğin suçunun asla Sayın Sarıgül’de olmadığını
da eklemek istiyorum. Bu Sarıgül’ün sosyal medya stratejilerini veya sosyal
medya hesaplarını yönetmek için tuttuğu insanların hatasıdır. Organik olarak takipçi
kazanmayı bilmedikleri için ellerinde bir tek bu yöntem kalıyor. Bu yöntemle
kazanılan takipçiler de maalesef Sarıgül Twitter hesabından gelen mesajları yaymakta
efektif bir rol oynayamıyor. Bu sebeple Sarıgül’ün hesabından atılan tweetler
yeterli RT alamıyor ve sosyal medyada bir diyalog başlatamıyor. Sarıgül’ün sosyal
medya kampanyasında o kadar çok hata var ki, hepsinin detayına girmek
istemiyorum. Başıboş Facebook sayfasından, bir köseye atılmış Instagram’dan,
kendi hesabi yerine yanlışlıkla Sarıgül’ün hesabından tweet atan yöneticilerden
söz bile etmiyorum.
Sosyal
medya ile desteklenmiş halk hareketleri liderlere uzun vadede büyük fayda
sağlar. Bahsettiğimiz kalibrede bir yerel seçim kampanyası İstanbul
Belediye Başkanlığını kazansa da kazanmasa da Sarıgül’ün uzun vadede çok isine yarardı.
Eğer Sayın Sarıgül İstanbul Belediye başkanlığını kazanırsa, böyle bir kampanya
Belediye Başkanı olarak yapmayı planladığı projeler için kamuoyu oluşturulmasında
kendisi için büyük bir temel oluştururdu. Eğer Sarıgül yerel seçimleri
kazanamazsa, böyle bir secim kampanyası kendisinin marka değerini perçinler ve gelecekteki
kariyer planları için halk desteğinin oluşturulmasında da etkili olurdu.
Diyorum ya….. aklim almıyor. Böyle bir fırsatın Sarıgül
gibi ileri görüşlü, gençlerle içli dişli yaşayan, Nişantaşı’na bütün markaların
getirilmesinin ne kadar önemli olduğunu bilen bir marka duayeni tarafından kaçırılmasını
aklim almıyor. Topbaş – Sarıgül rekabetinin sonuçlarının sadece yerel
seçimlerin tansiyonunu değil 2016’daki genel seçimlerin de kaderinde rol oynadığını
herkes bir şekilde biliyor. SONAR’in son anketine göre oyların Topbaş ile Sarıgül
arasında %44’ler civarında bölüşüldüğü söyleniyor. Bir oyun bile bu kadar önemli
olduğu bir kampanyada Topbaş’a kıyas ile yukarıda belirttiğim gibi bir çok kozu
olan Sarıgül’ün neden bu gücü elinin tersi ile ittiğini anlayamıyorum.
Ben kendisine ulaşmaya ve bütün bunları anlatmaya çalıştıysam
da özel kalem müdürünün ötesine geçemedim. Türkiye’de herkesin birbirinin
arkasından iş çevirdiği bu politik ortamda, Amerika’da yaşayan kendi halinde bir
akademisyenin böyle bir halk hareketinin, böyle bir secim kampanyası konusunda
heyecanlanmasını kimse anlamadı veya inandırıcı bulmadı galiba. Ben bir defa
daha anladım ki, Türkiye’de bir lider ne kadar ileri görüşlü, yeniliklere açık
olursa olsun, maalesef eski tarz politikayı düstur edinmiş ve yeniliklere daha
az açık bir kadro tarafından korunuyor. Ve, maalesef Türkiye’deki politikanın
tonunu lideri çevreleyen bu kadrolar belirliyor. Obama kampanyasında gönüllülerin
bile fikirlerini dinleyen ve bazı alttan gelen fikirleri uygulamaya geçiren bir
strateji grubunun aslında Obama’nın secimi kazanmasında ne kadar büyük bir payı
olduğunu bir kez daha gördüm.
#SarıgülFarkı: Sarıgül
uzun seneler içerisinde çizdiği imajını devam ettirmek ve bu imajı pekiştirmek için
çok iyi tasarlanmış bir kampanya ile Türkiye politika arenasında bir devrim yaratabilirdi.
Genç seçmenlerin oranının bu kadar arttığı bir ülkede artık teknolojiyi ve
sosyal medyayı çok yaratıcı şekillerde kullanan liderlere ihtiyaç var. Sarıgül’ün
Twitter hesabından geçen gün atılan bir tweette şöyle diyordu: “Bizim seçim kampanyamız, nesillerden
nesillere anlatılacak ilklerle ve unutulmaz hikayelerle dolu olacak.”
Maalesef olmadı, Başkanım. Çok bekledim, heyecanla bekledim ama böyle bir
kampanya olmuyor. Çok büyük ve Türkiye’de ezber bozabilecek tarihi bir fırsat kaçtı.
…
Sayın Sarıgül’e seçimlerde başarılar diliyorum. Daha
yenilikçi kampanyaların altında imzasını görmek dileğiyle...
dr behice ece ilhan
--------
Dr
Behice Ece Ilhan halen Purdue Üniversitesinde Pazarlama
dalında Yardımcı Doçent olarak görev yapmaktadır. Dijital pazarlama, dijital marka
yönetimi, dijital tüketici davranışları ve sosyal medya stratejileri konusunda araştırmaları
olan Ilhan, benzer konularda dijital girişimcilere ve inkübatörlere de danışmanlık
ve eğitmenlik yapmaktadır. Ilhan, 2012 Obama Secim kampanyası çerçevesinde Obama
Chicago Ana Secim Merkezi’nde Dijital ve Teknoloji takımı ile beraber çalışmıştır.